Sevgi
Her şeyin başladığı ve bittiği yerdir sevgi. Her şeye anlam katan veya manasızlaştıran bir olgudur. Sevgi oluşturulmaz, olur. Nasıl olur da içimizde yeşerir bilinmez. Bazı şeyleri severiz ve nedenini bilmeden severiz. Sevgi olmuştur her nasılsa, sevdiğimize karşı içimizde. İşte belki de Allah vergisi dediğimiz şey bu. SEVGİ… Bazen de ne yaparsak yapalım olmaz. Sevmek isteriz mantığımızla ama kalp bunu içine almaz ve sevemeyiz. O zaman zorlamaktan vazgeçin, sevgi zorla olmaz, mantıkla hiç olmaz. Sevgi; kalbî duyguların, hislerin aktifleşip bizim sevgi kaynağımızı ateşlemesiyle olur.
Sevgi temel ihtiyaçtır. Bebeğin açlığını gidermesi için annesinin memesini tüm açlık duygularıyla emmesi gibidir ve her canlı sevgiye muhtaçtır. Yaradan’dan kopma noktasından ayrılış, bize beslendiğimiz öz sevgi kaynağından uzaklaşma, derin özlem duygusuyla o saf sevgiye açlık duygusunu ortaya çıkartır. Sevdiğinden ayrılık, kendini eksik hissetme duygusunu doğurur. Bu açlık duygusuyla, eksiklik duygularını telafi için birilerine, bir şeylere sevgiyle bağlanmaya geçmek ve oradan sevgi ile beslenmek isteriz. O sevgi hisleri aslında karşısındakinin sevgi kaynağı olduğunu ve ondan beslenebileceğinin zannı ile ona bağlanma duygusunu geliştirir. Bu zan bizim için doğru kaynaktan oluşmamışsa, bizi hayal kırıklığı, yaşamdan zevk alamamaya kadar götüren bir sürece sokabilir. Hayatımıza giren bu bağlanma bozuklukları, temelinde sevgi açlığının doyumsuzluğundandır.
Sizler sevgi için ne düşünürsünüz ve nasıl anlatırsınız bilemem. Ben buradan sadece sevginin bir açlık sorunu olduğunu size ilettiğimde, bu açlığı hissettiğinizi hissediyorum. Kimin sevgiye açlığı yoktur ki?Sevgiye karnını doyurmuş biri tanıyor musunuz?
Pek zannetmiyorum çünkü bu açlık sadece “O” na kavuşunca bitecek…
İşte bu açlık duygusuyla sevgiyi bazen öylesine yoğun almak isteriz ki, bu bizi haddini aşmış hislere sürükler. Bu sevgiyi yeterli bulmaz, doyamayız, istedikçe isteriz ki; bu da bizi çocuk bilincine taşır. Eğer erişkin yaşlarda hala bu duyguları yaşıyorsak, yaşamımızda da sorun yaşarız. Psikolojik sorunların temel nedeni, haddini aşmış sevgi ya da yeterli alınamamış sevgidir. Burada dengenin önemi yine ortaya çıkıyor.
Bizler Yaradan’ımızdan kopma noktasında ayrılık acısıyla yaşamaya başlayan varlıklar olarak, hayatta her daim bu duyguyla yaşarız. Bu acının verdiği özlem, açlık, aradığını bulamama ya da kim olduğunu bilememe duygularıyla sevgiyi arar, dururuz. Aynı annemizden o kopma anında yaşadıklarımız gibi…
Sevginin yaşamdaki ilk kaynağı, annedir. Annenin çocuklar üstünde inanılmaz etkileri vardır. Anneden sevgiyi yetersiz aldığımızı düşündüğümüzde, hayat boyu sevgide doyumsuzluk hissedebiliriz. Fazla aldığımızda da anneden kopamaz ve her daim annesinin yavrusu halinde yaşarız. Büyümeyen çocuklar olarak yaşamak, sorumluluk alamayan insanlar yaratır. Toplumda annesinden sağlıklı bir ayrışma yaşamış erişkin bilinçli kişilere ihtiyaç vardır ve bundan dolayı da bilinçli annelere ihtiyaç inanamayacağınız kadar çoktur. Sevgiyi yaşamda dengeli bir halde yaşamak, anne ile bağımızda denge olmasıyla bağlantılıdır.
Çocuk anne ve babasının sevgisini kazanmak için, yaşam boyu en iyi çocuk olduğunu kanıtlama çabasında olur. Bu kanıtlama çabası insanlara karşı değil, temelde anne – babaya karşıdır.
Var olmuş her varlık sevgi için her şeyi yapar… bilinçli ya da bilinçsiz…
SEVGİYLE BİR OLSUN, HERKES SEVDİĞİ İLE OLSUN…
SEVGİSİZLİK ZANNI
Sevgisizlik zannı, dengemizi bozan en önemli faktörlerden biridir. Hele sevdiğiniz kişi tarafından sevilmediğiniz zannını geliştirdiyseniz içsel dengenizi darmadağınık edebilirsiniz.
Hayatımızı kendi zanlarımızın algısıyla kurmak, kızgın tel üstünde sıratı geçmeye benzer…
Bu bizi normalden daha alıngan, anlayışsız ve kötümser hale getirebilir. Tabi ki bu haller, içsel dengemizi bozacaktır. İlişkide olduğumuz kişilerin bizim için düşündüklerine karşı kendimizce oluşturduğumuz zanlarla kişileri yargılarız. Bu zanlar belki de kişilerin aklından geçmiyor veya bambaşka düşünüyorlardır.
Bizler geçmiş tecrübelerimizin sınırladığı kalıplarımızla, o böyle düşünüyor ve onun için böyle yapıyor yargıları ile ilişkilerimizi etkileyecek zanlarla yaşamımızı karartırız. Belki bizi çok mutlu edecek sosyal ilişkilerden uzaklaşırız. Kişiler üzerine zan üretmek yerine kendimizi onları anlamak üzere dinlemeyi seçersek huzurlu yaşama bir adım atarız.